6 Ekim 2016 Perşembe

EĞİTİMDE NE YAPILMALI?

'İkili öğretime son vereceğiz, eğitim tam gün olacak, ayrıca sınıflardaki öğrenci sayılarını azaltacağız' gibi sözcükler hemen tüm Milli Eğitim Bakanları ve Başbakanların ağzından dökülmüş, her siyasi partinin programına girmiştir.
Bu söylenenler olumsuz olgular mı?
Elbette hayır.
Ancak eğitim dünyamızın karşılaştıkları sorunlar yumağında ilk iki sırayı oluşturmuyor. Ancak oldukça güncel olmalı ki basın ve kamuoyu hemen söylenenleri tartışmaya başladı.
Önce şunu belirtmeliyim ki her tür eğitim kurumunda, çok değişik pozisyonlarda çalıştım ve bana göre eğitimimizin en önemli iki sorunu tam gün eğitim ve sınıftaki öğrenci sayısı değildir. Bu nedenle bu sorunların çözülmesi önemli olsa bile sanıldığı kadar başarı getirmeyeceği çok büyük bir olasılıktır.
Haydarpaşa Lisesinde 1971-72 öğretim yılında stajyer öğretmen olarak göreve başladığımda sınıftaki öğrenci sayıları çoğunlukla 70 in üzerinde idi - o okulda 99 kişilik sınıfta ders anlattığımı anımsarım.- Aynı dönemde ücretli olarak bir özel okulda da görev yapmaktaydım ve orada da öğrenci sayıları 15 i geçmiyordu.
Ve Haydarpaşa Lisesinin başarısı açık ara daha öndeydi.
Ayrıca ikili öğretimden, tekli öğretime geçiş olayında da başarının tahmin edildiği kadar artmadığı  yapılacak bir araştırma ile saptanabilir.
Ve yine ayrıca okulun fiziksel koşullarını iyi hale getiren bazı öğretim kurumlarında başarının buna paralel artmadığı da görülen olaylardandır.
Peki nedir en önemli sorunlar?
Aslında bunu herkes biliyor da üç maymunu oynuyor dersem yeridir.
Öğrenme olgusunun çok sayıda bileşeni vardır ve bu bileşenlerin hepsi de derece derece önemlidir ama bana göre en önemli iki bileşen öğretmen ve öğrencidir. Öğretmen ve öğrencide yeterli niteliğe ulaşılabilirse mekan sorunları bir ölçüde aşılabilecektir.
Öğretmenler her bakımdan iyi yetiştirilmelidir. Öğretmenler iyi bir akademik bilgi yanında, öğretme ve sorun çözme becerilerine sahip olmalıdır. Sorgulama ve tartışmanın ne olduğunu bilen, araştıran, araştırmalarını uygulamaya dönüştürebilen ve bu özelliklerini öğrencilerine aktarabilen bireyler olması gerekir öğretmenlerin. Bunun için eğitim fakültelerinde yapılacaklar elbetteki önemlidir ama asıl olanı okul içerisinde -okulda yeterli öğretmen yoksa birbirine yakın bir kaç okul öğretmenleri bir araya getirilerek- yapılacak hizmet içi eğitimlerdir. Bütün bunları yaptınız ama öğretmenin sosyal ve ekonomik problemlerini çözmediniz. Yaptığınız her şey kağıt üstünde kalacaktır. Şimdiye kadar hep öyle olmuştur.
Öğrencilerde de 'öğrenme isteği' oluşturabilmek bir o kadar önemlidir. Bunun yapılabilmesi belki öğretmen sorunundan da zor ve kapsamlı olabilir.
Bina yapmak, öğretmen atamak, donatı sağlamak bu sorunların yanında daha kolay ve ekonomik açıdan rahat çözülebilecek konular olup 'önce bu kolay olanları yapalım zor olanı sonra çözeriz' görüşü, 'öğrencilerin bir sınavda kolay sorudan başlaması' gibi bir şey değildir. zor olan asıl sorunu çözmeden kolayı çözmek bir süre sonra o kolayda yapılanların etkisiz hale geleceğine emin olunuz. Şimdiye kadar hep böyle olmuştur. Örnek Fatih projesi. Yapılan harcamalar, sadece birilerinin ekonomik durumunu iyileştirmekten öte bir yarar getirmemiştir.
Bu kadar sorun varken kaynakları kullanmada eğitime bu yatırımı yapmak -hemen sonuç vermeyeceği için- tuhaf algılanırsa, bu sorunlarımızın hep süreceğini bilmelisiniz. Rasyonel eğitim politikaları geliştirmediğimiz sürece zaman zaman birileri birilerine yaşamlarını yitirdiğinde 'peygambere komşu' olacağını söyleyecek ve o birileri de buna inanacaktır. unvanları prof olsa bile.
İnanın toplum ve yöneticiler olarak şu 'lüks' sevdamızı gemleyebilir isek bu sorunları çözeriz.