26 Ocak 2017 Perşembe

SOSYAL DEMOKRASİ, EVET-HAYIR

Sosyal Demokrasi sözcüğünü 68 kuşağındaki kimi arkadaşların 'proleterya diktatörlüğü' söylemi sonrasında daha çok sevmiştim.  Çünkü 'diktatörlük' söylemi içeriği ne olursa olsun beni ürkütüyordu. O sözcüğün tohumlarını sulayan Rahmetli Ecevit bile sonradan sosyal demokrasiyi marksizm kökenli görüp 'demokratik sol'u icat ettiğinde de sevgim eksilmemişti. Ne yalan söyleyeyim CHP yi de bir türlü sosyal demokrasiyi öğrenemeyen bir siyasi parti olarak hissetmişimdir. Bu doğrudur yanlıştır bilemem, ama bende uyandırdığı duygu bu.
Son zamanlarda artık bu sevdadan vaz geçsem mi acaba diye düşünmeye başladım da aklıma 68 li yıllarda şu anda kim olduğunu hatırlamadığım bir arkadaşımla yaptığım söyleşi gelip duruyor. Aklımda kalan sözcüklerden arkadaşımın marksist olduğunu çıkarıyorum. Benim iflah olmaz bir 'sosyal demokrat' olduğumu ve emek ya da alın teri  duyarlılığımı bildiğinden olacak şöyle diyordu.
'Bak bu sosyal demokrasi; kapitalizmin, sosyalizmi engellemek için çıkardığı bir ideolojidir. Sermaye bu yönetim biçiminin çelişkileri azaltıp devrim sürecini sekteye uğratacağını düşünmektedir. Aslında seçimlerde sermaye partilerine oy vermek de gerekebilir ki çelişkiler artsın ve halk devrime hazır hale gelsin'
Tam bu sözcükleri mi kullanmıştı bilmiyorum ama benim aklımda kalanları bunlar. O zaman, olsun çelişkileri azaltabiliyorsa benim için de yeterli, birilerinin birilerine diktatörce davranmasından iyidir diye düşünmüştüm de vazgeçmemiştim sevdamdan.

                                                                         ***

Çocukluğumda -ki daha sonraları da- kimi büyüklerin oturdukları sandalyelerde şöyle kaykılarak, 'arkadaş,demokrasi bize yaramaz, demokrasi ile işler yürümüyor, bu işlerin düzelmesi için bize adil bir diktatör lazım' sözlerini duydukça 'diktatörü bulduk da adil olanını nasıl bulacağız' diye düşünmüştüm o çocuk aklımla. Çevrenize bakın lütfen, hala o okumuş yazmış insanlar bile lidersen 'elini masaya vuracaksın arkadaş' demiyorlar mı? Bu söylem 'liderin öncülük edebilme' özelliğinin vurgulanması anlamında mıdır yoksa kısa yoldan pratik bir çözümle 'totaliter yönetime' duyulan bir özlem mi, yoksa da 'biri söylesin biz yapalım' kolaycılığı mı? Bilemedim.

                                                                      ***
Ortak akılı şimdiye kadar çok önemsedim. Ortak akıl dediysem aynı düşünenlerin ortak aklı değil, karşıt düşünenlerin ortak aklı olarak. En beğenmediğim yönetim biçimi ise tek adama dayalı olanı ve bu nedenle 'bu kadar vekile ne gerek var nasılsa lider ya da lider kadrosu ne diyorsa ona parmak kaldırıp indiriyorlar' diye karamsar olduğum zamanlarda çok düşünmüşümdür. Anlaşılan bu düşüncemi okumuş olacaklar ki beni gıcık etmek için şimdi altı yüz öneriyorlar. 14 yıldır tek parti ülkeyi yönetiyor, birileri de çok başarılı buluyor olabilir ama ben öyle çok başarılı filan bulmuyorum. Tabi ki iyi yaptıkları şeyler vardır, olmaması mümkün değil zaten ama şöyle içim rahat bir şekilde geleceğe bakamıyorum ve biliyorum ki gelişme yollar, köprüler, tüneller değil sadece. Asıl gelişme o yapılanların öyküsünde aranmalı var mı yok mu diye.
     
                                                                       ***

Dedim ya dostlar şeytan diyor ki terk et bu sevdayı artık, bırak çelişkiler artsın. Belki de haklıydı o arkadaş. Madem ki insanlar güçlü olmanın liderleri güçlendirmekten geçtiğini görüyor, referandumda evet de de anlasınlar bir süre sonra güçlü ülke olmanın lideri güçlendirmeden geçmediğini. Çok şey mi kaybederiz, yoksa o kayıp kazancımız mı olur acaba?
                                                                     
                                                                      ***

Biraz daha düşünmem gerek.
Saygıyla.

20 Ocak 2017 Cuma

YENİ MÜFREDAT FİZİK ELEŞTİRİSİ

GENEL ELEŞTİRİ:
Milli Eğitim Bakanlığının 'taslak' diye nitelediği müfredat çalışması yayımlandı.Öncelikle şunu belirtmeliyim ki geçen dönem uygulanan müfredata göre önemli bir içerik farkı yok. Bir iki küçük değişiklik ve açıklama farkı ile sınıf tabanında konu değişikliği var, örneğin 10.sınıftaki elektrik konusu giriş bölümü 9. sınıfa alınmış. 9 ve 10. sınıflarda konuların deney ve simülasyonlar yardımı ile öğrenci tarafından kavratılması ve özellikle matematik işlemlerden uzak tutulması amaçlanmıştır.
Deyim yerinde ise 9. ve 10 sınıflarda Fizik Dersi kuş bakışı olarak incelenmiştir. Yöntem olarak da 'deney' ve 'simülasyon' öne çıkmaktadır. Okullarımızda öğrencilerin deney yaparak konuları incelemesi pek olanaklı olmadığından -bunun için hem sınıf mevcutları hem de laboratuvar koşulları uygun değil- simülasyon deneye yardımcı olarak kullanılmak istenmiştir. Simülasyonlar özellikle deneyleri zor yapılan konular için çok yararlıdır. Ayrıca simülasyonların öğrenci belleğinde yer edebilmesi için konu tabanının öğrenci tarafından daha önce çalışılmış olması gereklidir. Deneyde öğrenciler,deney düzeneğini kurarak ve bir takım ölçümler yaparak konuları inceler, halbuki simülasyonlarda öğrenci deneye göre oldukça pasif konumdadır. Simülasyonla çalışırken öğrendiklerini büyük bir olasılıkla bilgisayarını kapattığında unutacaktır.Bazı ülkeler için olumlu sonuçlar veren yöntemler başka ülkelerde olumlu sonuç vermeyeceği gibi zararlı da olabilir.
Bu bağlamda ülkemiz için müfredat ve uygulaması için genel önerilerim şunlardır.
  • Vektör konusu belli bir ağırlıkta 9.sınıfın başlangıcına konulmalıdır, 
  • Bazı bilim kuruluşlarının tanıtımı 9. sınıfın başlangıcına konulmuş ancak bu kuruluşların bir bölümünün işlevini öğrenci anlayacak durumda değildir. Bu kuruluşların tanıtımı yıllara bölünebilir.             .
  • Deney ve animasyonlar çok faydalı görülseler bile, deneyler sınıfların kalabalıklığı ve laboratuvarların yetersizliği, animasyonların -büyük oranda izlemeye dayandığı için- suya yazılan yazı örneği kalıcı olmaması nedeniyle şu aşamada beklenilen katkıyı sağlamayacağını   düşünüyorum ve de bu düşünceyle matematiğin 'fizik' müfredatı içerisinde daha çok yer alması gerektiği kanısındayım. 'Matematiksel işlemlere girilmez' sözcüğünün mümkün olduğu oranda azaltılmasını öneriyorum. Matematiksel işlemlere girmek demek daha çok problem çözme becerisi edinmek anlamına gelir ki öğrenmenin önemli bir ayağı da bu uygulamalardır. Matematik, Fizik öğrenimini kolaylaştırır.
  • Çeşitli bilim insanlarının çalışmaları hakkında bilgiler vermek öğrencinin de ilgisini çekebilir.Bir konuda bir yasa ya da bir ilke belirlememiş yalnız o alanda çalışma yapmış bilim insanlarının çalışmalarını incelemek ders içerisinde yeterli olmayabilir. Sonuç odaklı bir çalışma olmadıkları için de öğrencinin ilgisini çekmeyebilir. Bu tanıtımların ders yerine okullarda kurulacak 'fen kulüplerinin' okul geneline sunacakları eğitsel faaliyetlerde yapılmaları daha yararlı olacaktır. 
  • Lisede 2 yıllık bir 'genel eğitimin' zaman kaybı olduğunu düşünüyorum. Bu iki yılda yapılacakların   çok büyük bir bölümü orta okulda yapılabilir. Alan seçiminin 10.sınıfta yapılması iyi bir 'alan eğitimi' açısından son derece yararlı olacaktır. Eğer yanlış seçim yaptığını düşünenler varsa 11.sınıfta   alan değişimi için kolaylıklar düşünülebilir.
  • Son olarak eğitimin bileşenlerince müfredatın tartışılmasını olumlu bulmakla birlikte, hazırlama aşamasında daha özenli olunmasını, eğitim sistemlerini belirleyen toplantılarda daha çok sesliğin oluşturulmasının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu toplantı ve hazırlıklarda yeterli birikime sahip oldukları kuşkulu ve ön yargılı kişi ve kurumların etkin olduğu görünümünün oluşması bile son derece sakıncalıdır.


ÖZEL ELEŞTİRİLER

  • 1. (9.1.3.1/b) 'Türetilmiş birimler için 9. sınıf örnekler verilir' yerine, hemen her öğrencinin bildiği     gibi alan ve hacim gibi bir kaç türetilmiş büyüklükle yetinmek, diğerlerini konusu geldiğinde  incelemek daha yararlı olacaktır.
  • 2. (9.2.1.1/ç)  'kütle-özkütle, hacim-özkütle' yerine 'özkütle-kütle, özkütle-hacim' yazılmalıdır.
  • 3. (10.1.2) elektrik devreleri basit olarak incelenmiş -hemen hemen eski yıllarda ortaokuldaki gibi- örneğin üreteçlerin iç direncinden bahsedilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Bu sınıf için bu düzeyde kalması için bir sakınca olmamakla birlikte, elektrik akımı gibi bir konunun bu düzeyde incelenmesi yeterli değildir.
  • 4. (11.2.2) de elekriksel potansiyel enerji, potansiyel ve potansiyel kavramları verilmiş. Daha sonra    sığa ve paralel levhalara girilmiş. Sığalara girmeden ya da sığalardan sonra - önce olsa daha iyi olur- elektrik akımına yeniden girilerek, üreteçte üretilen elektrik enerjisinin bir kapalı devrede hangi enerjilere dönüşeceği, emk ve zemk ile motorlarda verim konuları üzerinde durulmalıdır.


SONUÇ: Yukarıdaki eleştiriler sınırlı bir süre içinde kabaca hazırlanmıştır. Bir ekip çalışması yaparak eğitim kurumlarının bu eleştirileri oluşturması daha yararlı olacaktır. Okullarımız bu çalışmaları yaparak mutlaka Bakanlıkla paylaşmalıdır. 'Nasılsa dikkate almazlar' düşüncesi bu çalışmayı yapmamanın sadece bir bahanesi olacaktır.
Saygıyla.

NOT. Önceki müfredatta R,L,C devresine girmeden 'rezonans' durumunun incelenmesi bekleniyordu -ki olanaklı değil-  bu müfredattan çıkarılmış, olumlu olmuş.



13 Ocak 2017 Cuma

BEŞ AYRI ŞEY

'İtaat et, rahat et'. Sayın Başbakan Mecliste konuşurken iki başlılığa karşı çıkarken bu deyişi kullandı. Bildiğim kadarıyla Sayın Başbakanımız mühendislik okudu. O halde mutlaka biliyorlardır ki, Dünyamızda hangi yenilik ve gelişme varsa itaat etmeyenlerin sayesindedir. Her şeyi bir yana dün Galileo kiliseye, diğerleri başka otoritelere itaat etseydi, bugün -ki kimileri hala öyle inanıyor- Dünyayı düz, Güneş'i de Dünya çevresinde dönüyor olarak bilecektik.
                                                                   
                                                                  ***
'Hava sahamızı müteaddit uyarılara rağmen ihlal eden bir Rus uçağının düşürülmesi konusunda, algı operasyonlarına varan spekülasyonlarla gerçekler saptırılmaya çalışılmıştır. TSK mensubu bir subayın ya da erin hangi kademede olursa olsun ve hangi görevi yürütüyor olursa olsun bir aidiyetin parçası olması ya da meşru TSK hiyerarşisi dışında başka herhangi bir merciden emir alması, ihanet ölçeğinde bir suçtur ve demokratik hukuk devlet kuralları içerisinde en ağır ceza ile cezalandırmayı hak eder. Bugün bu pilot hakkında yargı süreci işlemektedir.'
Sayın Davutoğlu'nun darbe araştırma komisyonuna verdiği yanıttan bir bölümdü. Sayın Davutoğlu'na 'yerden göğe kadar haklısınız' demeyi çok isterdim de, o meşhur 'emri ben verdim' sözü olmasaydı. Sayın Davutoğlu kendisini TSK hiyerarşisi dışında herhangi bir merci görmüyor herhalde.

                                                                  ***
'Elinde silahı olan terörist ile elinde doları, avrosu, faizi olan terörist arasında hiçbir fark yok'. Sayın Cumhurbaşkanımızın 34. muhtarlar buluşmasındaki konuşmasından. Açıklanması gereken nokta şu, şu anda elinde doları olan mı terörist oluyor, yoksa teröristin eline dolar geçerse doların silahtan farkı mı olmuyor? Önce Sayın yöneticilerimizin şunu düşünmesi gerek. İnsanlar neden ellerinde döviz tutarlar. Yanıtı basittir ülkesinin ekonomi yönetimine güvenmedikleri için. Çıkıp ta ey millet bana güvenin demekle de güven oluşmaz. Öyle bir yönetim göstereceksiniz ki millet 'bizim ekonomimiz güçlü' sözünü kendiliğinden söyleyecek. Kaldı ki ülkeyi yönetenlerin döviz hesapları olmadığı konusunda halk kuşkuludur. Daha doğrusu olduğu inancı, olmadığına göre daha yaygındır.

                                                                ***
Bir sözüm de CHP yöneticilerine. İlk gün dışında Anayasa değişikliği konusunda meclis çalışmalarını izlemiyorum. Çünkü okuduğumu anlayabiliyorum ve tasarıya karşı nasıl davranacağıma karar vermiş bulunuyorum zaten. Ama mecliste fazla gürültü patırtı çıkarmanızın öyle bağırarak konuşmanızın bir yararı yok diye düşünüyorum. Daha sakin olun eleştirilerinizi esprilerle süsleyin bırakın tasarıyı destekleyenler sinirlensin onlar bağırsın. Onlar bağırdıkça da siz sadece gülümseyin yeter. Anlaşılan tasarı halka gidecek o alandaki çalışmalara ağırlık verin.

                                                                ***
CHP' ye olur da AkParti'ye olmaz mı? Gazetede okuduğuma göre Özgür Özel konuşurken CHP liler kürsüyü korumaya almış. Neden? Sizlerin ona saldıracağını mı düşünmüşler. Neden böyle bir yargıya varmışlar ki. Bence bu gibi durumlarda kürsüdeki karşıt görüşlü konuşmacıyı koruma görevini sizler yerine getirmelisiniz ve ona istediği gibi konuşma olanağı tanımalısınız. Siz de sinirlenmeyin. Sonra bu kapalı oyun açık kullanılmasında neden bu kadar ısrarcısınız. Tasarıya mı, arkadaşlarınıza mı güvenemiyorsunuz? Siz de muhalefet milletvekillerinin kapalı oylamada tasarıya evet demesi için çaba gösterseniz daha iyi olmaz mı?



11 Ocak 2017 Çarşamba

AÇIK UÇLU SORULARLA SINAV NASIL OLMALI?

Yarım yüzyıldır Üniversiteye girişte sınav yapıyoruz. Önce tek aşamalı idi, daha sonra öğrencileri daha merkezi 'sınav merkezlerinde' toplayarak -bir yerde kopya çekmeyi engellemek için- iki basamaklı yapıldı. Sonra yine tek basamağa dönüldü ve yine iki basamaklı ve de ikinci basamağı bölünerek değişik günlerde. Bana sorarsanız en sağlıklısı sonuncusu.
Önceleri yaptığın kadar puan alıyordun. Sonrasında olmaz okul notunu da katalım dediler. Derken son sınıfta fen liseleri boşalınca okulun başarısına göre puan dağılımı yaptılar, sonra ondan da vaz geçildi. Bana sorarsanız en iyisi ilkiydi.
Yani sınav konusunda epeyce bir birikimimiz var anlaşılan. Geçen zaman içinde bu merkezin giderek gelişmesi daha rasyonel değerlendirmeler yapması beklenir ya, hiç de öyle olmadı. Pek sevdiğimiz politika girdi merkezin ta merkezine de var olan saygınlığını kaybetti büyük ölçüde.
Ülkemizdeki gibi çok sayıda öğrencinin katıldığı sınavlarda en güvenilir olan sınav biçimi 'test' sınavlarıdır. Test sınavlarında yoruma yönelik sorular pekala sorulabilir ve soruluyor da. Olaylar arasında bağlantı kurulabilecek sorular da sorulabilir. Bana göre bu sınavların en olumsuz yanı öğrencilerin çözümü uzun ve gerçek sayılar -ki genelde tam sayı değillerdir- üzerine kurulan problemlerde gerekli sabıra ulaşamamalarıdır. Yani benzetmek gerekirse bir lokantaya gidip yemek yemeye üşenip, ayak üstü büfelerde atıştırma yapmalarıdır. Bu nedenle de kimi ülkeler test sınavı yanında açık uçlu sorularla da sınavlar yaparlar. Öğrencinin sınav notu, genellikle %70 test ve %30 açık uçlu sorular sınavından oluşur.
Açık uçlu sorular öyle kısa cevaplı olmaz, hatta bazen kesin cevaplı da olmaz. Örneğin Edebiyattan 'kompozisyon' yazdırabilirsiniz. Bazı sorularda değişik ön koşullarda değişik sonuçları da çıkabilir ve bu ön koşulların öğrenci tarafından saptanmasını da isteyebilirsiniz. Öğrenci sorulara klasik sınavlarda olduğu gibi yanıtlar verir. Bu kağıtlar optik özellikli olabilir ancak yanıtlar kodlanmaz. Çünkü esas olan öğrencinin düşünme zincirini görmektir. Daha sonra bu yanıtlar soru bazında okuyuculara gönderilir ve üç ya da beş ayrı kişi tarafından değerlendirilir.
NYU de bu konuda bir konferansta -ki konuşmacının tercümanlığını Sayın Selçuk Şirin yapıyordu- bu sınav için ekipler kurduklarını, bu ekiplere eğitim verdiklerini eğitim sonunda deneme okumaları yaptırdıklarını, sapmaya uğrayan sonuç sahiplerini yine eğitime aldıklarını, ikinci eğitim sonucunda da verim alınamazsa o okuyucudan vaz geçildiği anlatılmıştı. Buna karşı gerçek sınavda çok sapmaya uğramış sonuçları değerlendirmeye almadıklarını, eğer tüm sonuçlar tolore edilemeyecek kadar farklı ise o soruları başka bir ekibe gönderdikleri de söylenmişti.
Bu nedenle bu tür soruların YGS de -çok sayıda öğrenci girdiği için- kullanılması olanaklı değildir. Bu günkü koşullarda LYS de bile oldukça zordur ama iyi organize olunabilirse olanaklıdır.
ÖSYM nin açıkladığı sorular ve yanıtlama biçimi açık uçlu değildir. Sadece bir denemedir. Sınav üzerinde de önemli bir etkisi olmayacaktır. Yapılanın mutlaka geliştirilmesi ve ancak denemelerden sonra sonuçta etkili olacak biçimde kullanılması gereklidir.
Yeni bir çabadır. Bu haliyle ölçümde bir yararı ya da zararı yoktur. Yararı yeni soru türünün ne getirebileceğini saptamaya çalışmakla sınırlıdır.

4 Ocak 2017 Çarşamba

AÇIK UÇLU SORULAR

2017 ÖYS de açık uçlu soruların da yer alacağı ÖSYM tarafından açıklandı. Buna yönelik soru örnekleri yanında sınavın içeriği de netleşmeye başladı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu şekilde ve bu kapsamdaki bir sınav öğrencilerin başarısında herhangi bir farklılığa neden olmayacaktır. Bu nedenle öğrencilerin endişe duymasına gerek yoktur. ÖSYM nin çok eleştirilen -bana göre oldukça haksız olarak- test sınavında bir takım değişiklikler arayışında olmasını takdirle karşılamak gerektiği kanısındayım.
Çok sayıda öğrencinin girdiği sınavların test biçiminde yapılması değerlendirme noktasında en güvenilir olanıdır. Açık uçlu soruların değerlendirmesinde subjektiflik test sınavına göre daha yüksektir. Test sınavının en çok eleştirilen yanı, öğrencinin kendisine sunulan seçeneklerden birini işaretlemek zorunda olması nedeniyle ifade edebilme yeteneğinin gelişmemesi, düşündüğünü açıklamada yetersizlik, olayları yorumlamada gelişememe, sentez yapamama uzun ve kapsamlı sorularda sabır gösterememe gibi büyük bölümünde hak vereceğimiz konulardır. Hemen bu sakıncalar ardından şunu belirtmeliyim ki bu sorunların önemli bir kısmı sınavlar güzel hazırlanarak giderilebilir. Giderilemeyen kısmı için açık uçlu soruların kullanılması son derece mantıklıdır.
ÖSYM nin açıklamasından anlaşılıyor ki yapılacak sınavın soruları 'açık uçlu' niteliği ile örtüşmemektedir. Zaten optik cevap kağıdı üzerinde kodlamalarla verilecek yanıtlar sorunun bu niteliğini ortadan kaldırmaktadır. Açık uçlu sorularda kimi sorular yanıt aşamasında kimi sorular ise soru aşamasında açık uçlu olabilir. Soru aşamasında kasıtlı olarak bırakılacak veri yetersizliklerinin bile öğrenciler tarafından tamamlanması beklenebilir. Doğal olarak da soruların soru köklerinde ve yanıtlarında farklılıklar olacak ve sınavı değerlendirenler bu farklılıkları da puanlayacaktır. Ayrıca bir sorunun çözümü sırasında öğrencinin kurduğu mantık zinciri görülebilecek ve bu da puanlamada etkin olacaktır. Yanıtlarda soruyu soranın öngöremediği yanıtlarla da karşılaşılabilecektir. Bu konuda uluslararası alanda bir çok uygulama vardır, bu uygulamalar incelenerek, ÖSYM nin birikimleri ile çok değişik ve ölçme gücü yüksek sınavlar hazırlanabilir. Ayrıca bu sınavların Üniversiteye kadar olan eğitime de yön vereceğini düşünmenin yanlış bir olgu olmayacağı kanısındayım.
Tabi ki yukarıda belirtilen türde açık uçlu sorularla sınav yapabilmek kolay bir şey değildir. Bu sınav türüne aşamalı olarak geçiş son derece mantıklı bir davranış biçimidir. Ancak geçiş döneminin de son derece ciddiye alınması gerektiğini söylemeye gerek yok. Aksi halde yaptığınız sınavı siz bile tanıyamazsınız ve amaçladığınız sınav türü ölü doğmuş olur.
Başarı dilekleriyle...