29 Mart 2016 Salı

YENİ KİMLİKLER

Sanıyorum bir ay kadar önceydi. Sosyal medyada bir ileti okumuştum iletide yeni kimliklerin rengi  ve üzerindeki resim eleştiriliyordu. O iletiye yazdığım yorumda ise rengini bilmem ama resmi yanlış bulduğumu yazmış ve haberin de yalan olma olasılığının yüksek olduğunu düşünmüştüm. Kimilerine göre Cumhurbaşkanlığı külliyesi, kimilerine göre ak-saray,kimilerine göre kaçak saray diye anılan ve toplumun daha isminde anlaşamadığı bir binanın resminin herkesin kullanacağı bir kartta kullanılmasının biraz mantıklı düşünenlerin kabul etmeyeceğini ummuştum.
Bu gün 'bu kimliklere' hayır diyen bir kampanya başlatıldı. İmzaladım ve bazı sorular sormak istiyorum. Bazılarını 'bölücü' diye suçlarken toplumun üzerinde anlaşmak şöyle dursun tam karşıt görüşlere sahip olduğu bir binanın resmini kimliklere koymak kimin fikriydi acaba? Peki bu simgesel de olsa bir bölücülük değil mi? Toplumun önemli bir kesimine karşı bir dayatma değil mi? Diyelim ki yarın iktidar değiştiğinde kimlikleri iptal edip kendine göre bir resimle yeni kimlikler çıkarırsa ne olacak? İktidarlar değiştikçe kimlikler mi değişecek?
İlla kimliklerde kullanmak istiyorsanız AkPartinin üye kimliklerinde kullanabilirsiniz.
Bakın aksi halde ne olacak biliyor musunuz? Büyüklerimiz bir yerden bir yere giderken o trafiği kesip insanları beklettiğinizde insanlar neler söylüyorlarsa o kimliğe her baktıklarında ve o kimliği her kullandıklarında onları söyleyecekler. İlla neler söylediklerini öğrenmek istiyorsanız o gibi durumlarda ajanlarınızı halkın içine yerleştirin öğrenirsiniz.
Beyler yapmayın. Bu ülke insanlarına bu coğrafyaya yazıktır. Yeryüzü Cennet'i diye övündüğümüz ülkenin kıymetini bilelim. Farklı düşünmek birlikte ve dostça yaşamaya engel değil. Bunun için karşılıklı biraz saygı gerek hepsi o kadar.
Kimliklere konacak resim konusunda o kadar çok seçenek var ki. Bula bula sarayı mı buldunuz? Hiç bir zaman saraylar halkı temsil etmez unutmayın. Toplumu sürekli gergin tutarak sizi destekleyen halk kesiminin dağılmasını önlemek bir süre için geçerli bir taktik gibi görülse de bir süreden sonra tam ters etki yapacaktır, bunu da unutmayın. Kimliklere koyacağınız resim için benden size bir,kaç öneri. İlk meclis binası, şu andaki meclis binası,Türkiye haritası olabilir mesela. Tabi bu konunun uzmanı sanatçılar çok daha farklı seçenekler sunabilir. Olmadı mı resim koymasanız ne olur? Bence bu günkünden daha iyi olur.
Birlikte olmanın en pratik yolu karşındakine saygıdır.
Saygıyla...

27 Mart 2016 Pazar

EĞİTİCİ OLMAYAN EĞİTİMCİLER(!)

Aslında bu gün bir daha yazmayacaktım. Ancak bu akşam dinlediğim 'eğitim' ile ilgili bir haber üzerine yazmadan duramadım. Aslında yazmak da çok bir şey değiştirdiği yok da yüreğimizi ferahlatmaya çalışıyoruz hepsi o.
Eğitim Bir Sen'i duymuşsunuzdur. Hani o ünlü 4+4+4 ün yılmaz savunucuları. O dönemde şimdiki Sayın Bakan Komisyon Başkanı idi. Tasarı üzerinde tartışmak yerine milletvekillerine koruma görevlisi gibi önlem aldırarak tasarıyı komisyondan geçirmişti. Daha sonra da sanki sistem tıkır tıkır çalışarak eğitim dünyamıza olumlu bir katkı yaptı ve sonuçları da dünyada yankı bulmuş gibi Sayın Cumhurbaşkanı'mızın bir yut dışı gezisinden döndüğünde, 'bize bu güzel sistemi nasıl oluşturdunuz diye soruyorlar' anlamına gelecek sözlerini duyduk. Artık sistemin eğitim dünyamıza katkıları hakkında karar vermek için eğitimci olmaya gerek yok her halde. O tasarının ne ölçüde gerçek eğitimciler tarafından hazırlanmış ve tartışılmış olduğu kuşku götürür durumdaydı. Daha sonra bu eğitim bir sen ileri gelenleri 'karma eğitimin pedagojik olmadığı' yönünde beyanları oldu. Kız çocuklarını bazı muhafazakarların okula göndermediği, onları okula çekebilmek için 'kız okullarına' gerek olduğu -doğru olmasa bile- başka, karma okulların pedagojik olmadığını söylemek başka şeydi. Kız ve erkek öğrencilerin aynı okulda okumasını sakıncalı bulan yine bu sendika yöneticileriydi. Onlara göre kız ve erkek öğrenciler 'ateş ile barut'tu ve aynı ortamda bulunurlarsa ders izleyemez hep akılları başka yerde olurdu. Tabi bu arada uluslararası sınavlarda nasıl oluyor da karma okul öğrencilerinin başarılı olduğu sorusu askıda kalıp duruyordu.
Ve şimdi genel başkan yardımcısı şöyle buyurdu 'eğitim sistemimizde kemalizmin etkilerini tamamen silmeliyiz. Bizim bir medeniyet problemimiz var'. Doğrudur öyle bir problemimiz var da bunun nedeni de kemalizm değil. Her kesin merak ettiği ise, eğitimde kemalizmin etkisinin neler olduğu ve bunu kaldırılıp yerine neyin getirilmek istendiği ise yine havada kaldı.
Bir fizik öğretmeni olarak 'kemalizm'in hiç bir olumsuzluğu hissetmedim. Tabi yıllık ve bir dönemde uygulanan günlük planlarda Atatürk'ün konularla ilgili sözlerini öğrencilerle paylaşıp açıklamak dışında. Atatürk'ün basınç ya da dinamik konuları ile ilgili bir söylemi yoktu. Ancak ülkenin ileri uluslar arasında yer alabilmesi için bilim ve sanatta gelişim göstermesi gerektiği yönünde söz ve çabaları vardı. Kimi aklı evvellerin sabahtan akşama kadar yüz defa 'Atatürk' derseniz Atatürkçülük yaşamımızın değişmez bir olgusu olur mantığı dışında eğitim dünyamızda medeni dünya ile çelişen neyini saptamışlardı ki.
42 yılını 'aktif eğitime' vermiş biri olarak bu tür söylem ve davranışlardan son derece rahatsız oluyorum ve ülkemizin bu eğitici olmayan eğiticilerin etkisinden bir an önce kurtulmasını diliyorum.
Saygıyla...

RADİKAL OLMAK

Kimilerine göre radikal olmak 'kesin çözüm' açısından son derece önemli ve yararlıdır. Ancak radikal davranışların sonunun nereye evrileceğini kestirmek de aynı ölçüde zordur ve hiç de arzu etmediğiniz sonuçlar doğurabilir.
Siyasi tarihimiz incelendiğinde, kimi politikacıların 'dinamizminden yararlanmak' adına radikal çevrelerle iç içe siyaset yapmayı benimsedikleri yadsınamaz bir gerçekliktir. Tabi ki bu çevreler de bu toplumun içindeki yapılardır ve söylemleri göz önünde tutulmalıdır. Ancak 'sınıfın en hergelesini sınıf başkanı yaparak sınıfta düzen sağlamaya çalışan öğretmen' yanılgısına düşmek ülkede geri dönülmez olumsuzluklara neden olacaktır.
Çok uzaklara gitmeyelim yakın tarihimize bakalım yeter sanırım. Bir zamanlar CHP laik sol söylemleri, AP muhafazakar ve sağ söylemleri öne çıkararak politika üretmeye çalışan siyasi partiler idi. Kimi çevreler CHP li yöneticilerin çoğunlukla 'dini vecibeleri yerine getirmeyen insanlar' olarak görürken, kimi çevreler AP yöneticilerini 'dini istismar' etmekle suçluyordu. Aslında her ikisi de tam doğru değildi ve bu durum taraflarca da biliniyordu.
Gerçekte 'ortanın sağı' ve 'ortanın solunda' olmaya çalışan bu iki siyasi parti ülkemizin sağ ve sol radikalleri ile sağlıklı ilişkiler geliştirebilseydi ülkemiz hem 'darbeler' hem de 'toplumsal kutuplaşma' açısından her halde bu kötü durumda olmazdı. CHP ve AP sol ve sağ radikaller üzerinde etkisiz kalırken ülkemizin sosyolojik yapısının da bir sonucu olarak sağ radikallerimiz bürokrasi ve siyasette son derece etkili konumlara geldiler. Ancak şu anda görülüyor ki 'radikalleşme sınırı bulunmayan bir olgu' olduğu gerçeği ile iyiden iyiye tanışmış bulunuyoruz. Sağ siyaset içinde yer almış kimi etkili politikacılar zaman zaman çıkıp bir takım uyarılarda bulunsa da bırakın etkili olmayı 'hain' ya da ona yakın yaftalarla karşılaşmaktadırlar. Sol radikaller ise 'azınlık olma' da daha kötü durumdadırlar.
'Orta sağ' grup radikallerini frenleyemediği ve siyasi hareket alanını yitirdiği için, bir kısmı CHP içerisinde siyaset yapmaya çalışmış ve halen de çalışmaktadır. Bir zamanlar 'bunlara iki koyun verseniz güdemezler'; 'ortanın solu Moskova yolu' diyenler son zamanlarda kamuoyu önünde CHP seçmeni olarak algılanmışlarsa da artık etkilerini iyice yitirmişlerdir. Muhtemeldir ki şu anda iktidarda bulunanlar da bir süre sonra kendilerinden daha radikaller ön plana çıktığında 'orta sağ' daki politikacıların bu günkü durumuna düşeceklerdir. Bunu işaretleri bugünden görülmeye de başlandı zaten.
Sol radikallerin ülkemizde başarı şansı yok olmakla birlikte, topluma hep 'potansiyel büyük tehdit' olarak sunulma durumunu koruyacaklardır.
Bugün siyaseti din ekseninde yaparken zorlanmayanlar kontrolü kaybetiklerinde ülkemiz için durum herhalde bugünden oldukça farklı olacaktır.
Orta doğunun bilimden uzak,anti demokratik ve dengesiz ülkelerinde biri olma yönünde hızla ilerlemekte olduğumuz duygusu ülke genelinde azımsanmayacak sayıda insanımızda oluşmuş durumda.
Demokrasi kurallarını tam olarak işletebileceğimiz ve inanç dünyasını bilim dünyasının bir alternatifi olarak görmeyeceğimiz günler dileği ile.....

19 Mart 2016 Cumartesi

YÜREK VE MENGENE: ÖFF!

Yüreğiniz bir mengene ile sıkıştırılıyor gibi geliyor mu size de? Herkes birbirine 'ne oluyor,ne olacak bu işin sonu?' diye soruyor da birileri birbirine meydan okuyup duruyor. Ve biz de bu meydan okumaları hangisi gerçek, hangisi sahte diye tartışıp duruyoruz hararetle.
Ortalık meydancı doldu.
Yıllardır 'bilim' sözcüğünü bir çok şeyin önüne koyduk da bir türlü beynimizin içine yerleştiremedik. Bilim; zor iş, çalışmak lazım, emek vermek lazım,kaynak ayırmak lazım, sabır lazım. Ancak işleri Allah'tan çözmesini beklemek çok daha kolay nihayetinde senin için dua ya, düşmanın için  bedduaya bakıyor.
Elin oğlu 24 saat önce terör saldırısı ihbarı alınca okuldan konsolosluğa kadar ne varsa kapattığında gücenip 'ayıp oluyor' demiştin ya onun yurttaşının canının pek tatlı olduğunu unutmuştun nedense. İhbardan sonra gereğini yapmayıp kulak arkası etselerdi kıyamet kopardı herhalde.
Lanet okuma, kınama gibi sözlere karınları tok, terör olaylarını gerçekleştirenlerin de ne kötü insanlar olduğunun söylenmesi bir anlam ifade etmiyor onlar için; 'Allah'tan gelene yapacak bir şey yok' lafı da onları yatıştırmaz, saldırıda 'ölenler şehit olmuştur'  deseniz de yürekleri soğumaz,bir de kötü kötü bakar yüzünüze.
Bazı büyük yorumcular(!) batı ülkelerinde on yılda bir gerçekleşen terör olaylarını örnek göstererek ahkam kesiyor ya beyaz camda, bizler de kuzu kuzu dinliyoruz.
Yüzlerce polisi diksen de, meydanlara, polis sayısını bir kat daha artırsan da önlemek pek olanaklı görülmüyor terör olaylarını.
Önce güçlü bir ülke olmalısınız hem bilimde, hem ekonomide ve de hem de sanatta. Bunun için çok çalışmak gerek. Daha sonra ülkende yaşayan insan sayısının çok olmasının bir güçlülük göstergesi olmadığını anlamanız gerek. Nitelikli yurttaşlara sahip olmanız gerek. Tabi o zaman yöneticiler de nitelikli olmak zorunda kalacak ama ne yapalım. Dikkat etsenize 'kalabalık akrabaların 'güçlülük anlamına gelişi ancak feodal toplumlarda geçerli, gelişmiş toplumlarda değil.
Ve an itibari ile de Almanya Dış İşleri Bakanlığı Türkiye'deki vatandaşlarını kalabalık yerlerde dolaşmamaları, mümkün olduğunca otelden çıkmamaları konusunda uyarıyor. Diyor ki bizim internet sayfalarımızı inceleyin, açıklamalarımızı izleyin.
Şöyle deseydi örneğin, TC İçişleri Bakanlığı internet sayfasında bir çok dilde açıklama yapacak onları inceleyin nede olsa kendi ülkeleri, en iyisini onlar bilir.
Acaba yine ayıp ettiler diye düşünüyor musunuz?
Yüreğimi lanet olası bir mengene sıkıştırıp duruyor hala..

18 Mart 2016 Cuma

DURUM İYİ DEĞİL

Beşiktaş'tan 4.Levent'e gitmek üzere otobüsteyim. Levent durağında bir grup öğrenci biniyor. YGS den çıkalı üç gün olmuş,dolayısı ile konuları YGS.
Öğrencilerden biri:
--Ben TM ciyim ama sınavda büyük taktik hatası yaptım. Türkçeden sonra sosyale geçtim. Sosyal de zor çıktı, dolayısı ile matematik sorularına yeterli zaman kalmadı.
Bir diğeri:
--Ne zaman belli olur acaba?
Önceki:
--Nisan'da belli olur kesin
Bir başkası:
--Soruları açıklasalardı, insan ne kadar yaptığını sonuç açıklanmadan önce anlardı
--Açıklıyorlar ama yüzde yirmisini
--Anlamıyorum neden hepsini açıklamıyorlar
--Eskiden açıklıyorlardı halbuki.
konuşmalar böyle sürerken 4.Levent'e gelmişiz. Gençleri otobüste bırakıp iniyorum. Ama aklım karışık. ÖSYM bu yıl soruların tümünü yayınladı. Bu öğrencilerden hiçbiri soruların yayınlandığının farkında değil.Demek ki gündemin kendileri ile ilgili bölümlerini bile izlemiyorlar. Hadi onlar izlemiyor öğretmenleri de sınav sorularının açıklandığını söylememişler mi? Hatta sınavda çıkan soruları sınıfta tartışıp çözmemişler mi?
Güya bu sınav insanlarca çok önemseniyormuş. Herhalde bir kesim için öyle. Diğer kesimin ya umudu yok ya da 'okuyup ta ne olacak' mantığını içselleştirmiş.
Hangi durum söz konusu olursa olsun 'eğitim öğretimde' durum iyi değil.
Geçmişte sınav sonrası yaptıklarımızı düşünmeden edemiyorum.

16 Mart 2016 Çarşamba

BİRLİK OLMA ZAMANI

Gençlik yıllarımda sanıyorum Rüstem Batum'un bir programıydı, konusunu pek hatırlamıyorum ama barış ile ilgili olsa gerek. İçlerinde üç dinin temsilcisinin de bulunduğu geniş bir katılımcı grubu vardı. Din adamlarının hemen hepsi kendi dinlerinin barışı ne kadar öne çıkardığını, çatışma ve kavgaya ne kadar karşı olduğunu kutsal kitaplarından alıntılar yaparak uzun uzun anlatmışlardı. Çok eski bir program olduğu için şimdi yazacağım cümleyi Rüstem Batum mu söyledi yoksa benim aklımdan şunu sorsa diye mi geçti anımsamıyorum. 'Arkadaş,birileri bizi fena kazıklıyor üç dinde de barış bu kadar kutsal ise bu savaşları kimler yapıyor?'
Terör bir insanlık suçudur demeyen var mı? Bizim 'terörist' dediklerimiz bile bu fikirde ama onlar devletlerin terör uyguladığı görüşünde.
Önce terör ve terörist tanımında anlaşılmalı. Benim tanımım kısa 'elinde silah bulunmayan insanı ya da insanları kim ki öldürüyorsa teröristtir'. Tabi ki bu tanıma katılmayabilirsiniz zaten ben de bu konuda tanımlama yapabilecek bilgi ve beceriye sahip değilim. Önce bu tanımda birleşilmelidir. Eğer birleşilemiyor ise BM nin terörist kabul ettiğiyle yetinilmesi gerekecek. Bana karşı mısın o halde 'vatan haini'sin ya da 'terörist'sin mantığı yanlış. Geçmişte vatan haini ilan edilen bir çok kişinin aslında vatan haini olmadığı yalnız yönetime ters gelen görüşlere sahip olduğu anlaşılmadı mı? Yurt dışına kaçanlar canını kurtardı kaçamayanlar yasalar yetmediğinde öldürüldü. Ne çabuk unuttuk.  Aynı hatalara düşmek sadece 'aptallık' olur.
Güçlü devletseniz -ki büyüklerimiz öyle diyor- suçluyu delilleri ile bulur çıkartırsınız. Yargılarsınız. Herkesin saygı duyduğu bir yargı düzeniniz olur ve emin olun herkes sizinle birlikte olur. Olayları çarpıtmaz, her zaman doğruyu söylemezseniz bile bilerek yalan söylemezseniz bürokratların sizi yanlış bilgilendirmesi sonucu yanlış bir açıklamada bulunduğunuz zaman çıkıp ulustan özür dilerseniz emin olun herkes birlik olur ve sizlerin şahsında devletin yanında olur. Sizin söylemenize gerek bile yok. Yok felaketlerden sonra eksikleri gidermek adına özgürlükleri kısma yoluna gittiğinizde 'kurunun yanında yaş da yanar' mantığı ile hareket ettiğinizde o yaşlar, kurulara kızdığı gibi sizlere de kızarlar. Yanınızda olduklarını söyleseler bile aslında yanınızda değillerdir.
Bu ülkede bu kadar aklı başında adam var. Kapansın bir odaya kavga etsinler, tartışsınlar dünyadaki uygulamaları incelesinler ama sonunda uzlaşacakları noktalarda birleşsinler.
Yoksa yok mu?
Suç ve ceza sadece sade vatandaş için değil yöneticiler için de çalışsın. Sağlam bir 'adalet' sistemi kuralım. İnsanlar suç işlediklerinde adil bir şekilde yargılanacaklarını bilsinler. İyi bir eğitim sistemi kuralım ki bilim ve sanatta önder ülkeler arasında bulunalım. Varsın petrolümüz olmasın kafamızda bilgimiz, insanımızda emeğimiz, yüreğimizde sevgimiz kaç bin varil petrole denk gelir dersiniz?Bu güzel coğrafyanın hakkını vererek çalışalım ve yaşayalım. Yoksa başkaları vermeye kalkacaktır.
Emin olun.
Terörden, haksızlıktan uzak, mutlu, sevgi dolu yaşam dileğiyle...

13 Mart 2016 Pazar

BAŞLIKSIZ

Uzun süre neyi nasıl yazmak gerektiğini düşündüm.Yazacağım şeye başlık dahi koyamadım. Kınama yazısı mı? Kınamayan var mı? O kadar kınanıyor ve lanetleniyor ki bir süre sonra kimse artık duygulara inanmamaya başlıyor. Gerçek olan şu; bir bomba daha patladı ve suçu(!) o anda orada bulunmaktan başka bir şey olamayan insanlar hayatını kaybetti. Onları öldüren onların hiç birini tanımıyordu bile. Kendine göre bir dava için kendisini ve tanımadığı insanları katletti. Bu savaş bile değil çünkü öldürdüklerinin elinde silah yoktu. Savaşlar bile sorunları çözemez iken terörle sonuç alacağını sanmak nasıl bir düşünce ve duygu. 
Bir şeyler yazma gücünü bulmak o kadar zor ki.
Belki ütopya ama tüm insanlar insani değer kavramı üstünde birleşmedikçe işler zor.
Yeri zamanı mı bilmiyorum ama YGS yapıldı. Uğur Okulları Fizik Bölümü soruları değerlendirirdi ve Sevgili Bölüm Başkanı Ahmet Akça soruları benimle de paylaştı. Gerekli açıklamaları kendisi yapacak ama şu kadarını söyleyeyim. Sınav hazırlamada özensizlik mi, becerisizlik mi, yetersizlik mi ne derseniz deyin bir olumsuzluk sürüyor. En azından Fizik için bu böyle.
Birileri çıkıp iyi giden bir şeyler olduğunu söylese ve de o na inansak.
Buna o kadar ihtiyacımız var ki.
Tarifsiz bir üzüntüyle.......

10 Mart 2016 Perşembe

PEYNİR ve EĞİTİM

İri mavi gözleri yuvalarında fırdöndü gibiydi.Kendine güveni tam olduğu oturuşundan, bakışından, konuşmasından kısaca her halinden belliydi. İspanyol bir Anne ile Türk bir Baba'nın iki kızından küçük olanıydı. Abla'nın ismini yakın komşularından başka bilen olmamasına karşın O'nunkini mahallede bilmeyen yoktu.
Ve sorgulamaya benzer bir sohbetin içindeydi şu an.
'Sen, Tükçe yanında İspanyolcayı da biliyorsun her halde'
'Ayrıca Fransızca da biliyorum'
'Fransızcayı da nereden öğrendin'
'Annemden, Fransızca Öğretmeni'
'Bravo doğrusu, bu yaşta -10 yaşlarında idi-; şimdi hangi okula gidiyorsun?'
Öğrencisi olan okul pek de başarılı olamayan bir özel okuldu.
'Nasıl, okulundan memnun musun?'
'İyi, iyi; iyi vakit geçiriyoruz'
'Çok ödev veriyor mu öğretmen'
'Ödev, önemli değil. Canım isterse yaparım, istemezse yapmam'
'Peki öğretmen ne diyor bu duruma'
'Öğretmen ne diyebilir ki? Bizde öğretmen bir şey diyemez. Biz hakimiz okulda. Biz ne istersek o olur'
'Bu iyi bir şey mi?'
'Neden olmasın,böylece okuldan sıkılmamış oluyoruz'
Söyleşi böyle sürerken arkadaşlarını çağırmasıyla yerinden ok gibi fılayarak
'Hadi bay'
deyiverdi.
Ve aile ertesi yıl Abla ile birlikte onun da eğitimine İspanya'da devam etmesine karar vererek onları Nine ve Dede'nin yanına İspanyaya gönderdi.
                                          ****
Ertesi yıkın yazında Baba akşam yürüyüşü sırasında arkadaşı ile sohbet ederken söz çocuklara gelir. Büyük Kız üniversiteye başlayacaktır.
'Nasıl Küçüğün okulla arası'
Ne de olsa mahallenin afacanı idi ve merak ediliyordu.
'O'nun bilmem ama bizim gayet iyi'
'Nasıl yani?'
Okula gittiği il günlerden biride öğretmenin verdiği ödevi yapmamış. öğretmen durumu deftere not düşerek veliye iletmiş ama bizimki göstermemiş bile.Ertesi gün yeni ödevi yapmayınca bizimkini dışarı çıkarıp veliyi çağırmışlar. Öğrenciniz verilen ödevleri yapmıyor o halde okula gelmesine gerek yok. Eve gidebilir. Tabi ben başka okula gitmek istiyorum deyip başka okul yok cevabını alınca yelkenler suya inmiş. Şimdi o şımarık öğrenci gitti asker oldu asker'
                                          ****
Bu olay, bana başka bir olayı hatırlattı. Şişli Terakki Lisesi'nde çalışırken rahmetli Lütfi Başara Özel Okul Müdürleri toplantısından dönmüştü. Toplantı izlenimlerini anlatırken:
'Bazı okul yöneticileri okulların Üniversiteye giriş başarılarının açıklanmasına karşı çıkıyor. Deyim yerinde ise bu senin peynirin kötü anlamıma geliyor diyorlar' demişti.
İyi de kahvaltı yapmıyoruz ki. Ürettiğimiz de peynir diye düşünmüştüm. Peyniri bir kere alırsınız beğenmezseniz bir daha satın almazsınız. Okula girip 12 yıl sonra 'pardon' demek olanaklı mı?
                                         ****
Bir işi iyi yapmanın ne demek olduğunu bir anlayabilsek bir çok orunu çözeceğiz de...

9 Mart 2016 Çarşamba

ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ

Üçüncü köprü Ağustos Ayında hizmete girecek ama şimdiden geçiş ücreti tartışılmaya başladı. Otomobiller için 3 dolar. Yani 9 TL ye yakın. Belki de Ağustos'da 10 TL olacak. Bakan Yıldırım bu köprüyü devlet olanakları ile yapmıyoruz ki tabi bir maliyeti olacak diyor ve ekliyor Trafik tıkanıklığı nedeniyle harcanan paradan ötürü sağlayacağımız tasarruf köprüye değer. Biraz elmalarla armutların toplanması gibi oldu ama neyse sonuçta ikisi de meyve.
Şimdi denilebilir ki; 'bu kadar pahalı olduğunda kimse geçmez ve köprüyü işletenler de zarar etmemek için ücreti düşürmek zorunda kalır'. Şirket için belki de geçen sayısı ne kadar az olursa o kadar iyi, çünkü köprü yıpranmamış olur bakım harcamaları azalır. Geçen araç sayısı az olursa üstünü devlet şirkete hazineden ödeyecek otomobil başına 3 dolar. Yani hani Deli Dumrul köprüden geçenden de geçmeyenden de para alıyordu ya onun gibi bir şey. Ben köprüden geçmiyorum desen de nafile geçseydin arkadaş. Ben senin vergilerin ile öderim ücreti. Aynı şey Yeni hava limanında da var.İzmit geçişin de de. Neymiş efendim köprü yaptık. Yok ya. Bu nasıl köprü yapmak. Bari biraz dürüst olup 'köprü yaptırdık' deseydiniz.
Tabi bazıları birinci köprüde olduğu gibi 'köprüye karşı mı çıkıyorsun' diyecekler. Karşı çıkmaksa karşı da çıkarız tabi. Ama söylediğimiz ayağımızı yorganımıza göre uzatmak ve ülke kaynaklarını bilinçli ve kamu yararı gözeterek kullanmak. Birinci köprü için çok demagoji yapıldığı için -hatta karşı çıkanlar geçmesin bile dendi- söyleyeyim. Karşı çıkanlar ne öneriyordu? Tüp geçit. Kötü bir şey mi idi. Ülke kaynakları buna uygun değil diyenler şöyle bir çevrelerine baksınlar ve devlet sırtından zengin olanların mal varlıklarını üst üste koysunlar bakalım kaç tane tüp geçit yapılırdı. Çevreyi koruyarak köprü yapmak da ayrı bir olay tabi.
Ülkenin gelişmişlik kriterlerini doğru belirlemek lazım. Bir ülkenin işverenlerinin bireysel olarak dünya ölçeğindeki sıralaması ile çalışanların sıralaması arasında fark olduğu sürece ne sosyal devlet, nede gelişmişlik konusunda birinci lig ülkesi olabiliriz

8 Mart 2016 Salı

SINAVA GİRERKEN

Geçen gün bir arkadaşım sosyal medyada yer alan bir iletiyi okudu. Bu iletiyi genel hatları ile paylaşmak isterim. Bir öğrenci sınava girerken sosyal medyada 'sınava gireceğim benim için dua edin' demiş. Bir dostu da 'Allah, emeklerinin karşılığını versin' duasını öğrenci ile paylaşmış. Öğrencinin yanıtı 'duaya emeği karıştırmayalım, çünkü o zaman kazanamam'.                                   İşte bütün sorun da yanıt da burada.                                                   Sınav yaklaştığında hemen bütün medyada sınav taktikleri verilir. Bu taktikler öğrenciler tarafından ne ölçüde kabul görür bilmiyorum ama pek de dikkate alındığını sanmıyorum. Gerçekten komik önerilerle karşılaşıyoruz. Öğrencinin yiyeceği yemekten içeceği çaya, gezeceği yere, konuşacağı insana kadar bir sürü taktik. Size belki inandırıcı gelmeyecek ama bir keresinde bir taktik uzmanı 'kolay sorudan soru çözmeye başlayın' demişti de sorunun kolay olduğu okumadan nasıl anlaşılır(!) ondan bahsetmemişti.     Bu ve hemen tüm sınavlar o zamana kadar o sınav için verdiğiniz emeğin, öğrenim yaşamınızda yaptıklarınızın ya da yapamadıklarınızın ölçüm sonucudur. Eğer gerekenleri yapmışsanız hiç korkmayın sınavınız iyi geçecektir. Her zaman ne yiyorsanız, ne içiyorsanız dinlenmek istediğinizde nereye gidiyorsanız oraya gidin.                                                                     Hiç fark etmez.                                                                                     Bakın bu konuda bir anımı paylaşmak istiyorum sizinle. Öğrencimin adı FG. Nişantaşı Anadolu Lisesinde okuyor ve Beşiktaş Uğur Dershanesinde öğrencim. Öz disiplini yüksek. Büyük Annesini kaybettiği gün bile 'ek çalışmaya' katılacak kadar derslere devamlı. Sınava gireceği günden bir gün önce Tekirdağ'da kız kardeşi ile dolaşırken kendini bilmez -belki de zeka özürlü- birinin saldırısı ile karşılaşıyor.                                                           Bu kadar sinir bozucu bir şey olabilir mi?                                         O günün akşamında başarılar dilemek için telefon açtığımda hala olayın etkisindeydi ve ertesi sabah sınava girdi. Sonuç mu? Birinci tercih: Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği. Türkiye genelinde sanıyorum ilk dört yüzde idi.                                             Onun için böylesi sınavlarda sınav öncesindeki bir kaç günde ne yaptığınızın bir önemi yok. Önemli olan önceki aylar ya da yıllarda yapılanlardır.                                                                                   Bu sınav (YGS) tabi ki belli ölçüde öneme sahip ama sanıldığı ve büyütüldüğü kadar değil. Bu sınavda başarı yeterli ölçüde olmasa bile, bundan sonraki zamanda doğru şeyler yapılırsa başarıyı bir ölçüde olsa da artırmak olanaklı.                                               Sınava giren tüm öğrencilere ve ailelerine başarılar. Dilerim emeklerinin karşılığını alırlar.